10.12.2010

Keşfetmeye Değer Mi ?-2

İşte o andan itibaren sadece ama sadece bana anlattıklarını sandığım fakat tamamen onun elinde olan hayatımın kurtulması için atmam gereken adımlar dizisini izlemekten başka bir seçeneğim yoktu. herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmesinden belli olucak ki tamamen anlamış ve sorgulamadan istediklerini yapacağımı söyler oldum birden. koca bir gün geçti sanki onun yanında, derken kendime geldim arkamdan gelen siren sesleri ile ve ansızın açtım tamamen kapalı oluğunu düşündüğüm gözlerimi bu hayata tekrar.
-şaka demi?
-hayır....
dikiz aynasına baktığımda o simsiyah göz çukurunu dolduran gözler, kirli ve hafif uzun saçlar, birbirine karışan yüzünün sadece burun ve alın kısmının görünmesine sebep olucak kadar uzun sakallar, anlamsız bir burun,kırışık göz kenarlar, yanmış et kokusu...
-''tabiki de hayır'' dedi.
az önce ön koltukta cam kapatan çirkin şey şimdi arka tarafta dikizden göz göze bakışmamıza çekinmiyordu besbelli.
nedendir bilmiyorum ama benim bunca olan şeyden sonra(doğa üstü derim sanırım)aklıma gözümün önünden geçen bir film şeridinden ziyade gelen tek kişi Deniz'di...

25.01.1997 kadıköy.

sanki zor olucak bundan sonra der gibi hırçındı deniz. yagmur kesmişti bütün martıları ekmek peşinde uçtukları vapurların kuyruk kısımlarından, tek kesemediği koşuşturmak zorunda olan insanların o telaşıydı.
elimde bir balık ekmek gelen vapurları ıslanmadan izlemenin keyfini çıkarmaya çalışıyordum ki zaten oldum olası bayılırım insanları izlemekten. Hele ki koşuşturuyorlarsa canını azraile teslim etmek istemeyen kurbanlığın kaçışması gibi ordan oraya.
yirmi onbeş vapurundan inenleri izlerken gördüm onu ilk defa ve işte o zaman çarpmaya başladığını anladım. güneşe karşı son duasını eden bir vampir gibi bekledim kalabalıktan sıyrılıp bana doğru yürümesini,çalıların içinde kendine yaklaşmakta olan bir ceylan bekleyen aslandan başka hiçbirşey değilmiş gibi bekledim yanıma kadar gelmesini.
her adımında sallanan bir liman, ağlayan bir gökyüzü, kendini parçalamak istercesine kayalara göğüs geren bir deniz.
bana doğru iyice yaklaşmış ve artık onun attığı adımları izlediğimin farkına varmıştı hayatımda ki tek gerçek kadın.
yanıma kadar gelmiş ve gözümün içine bakarak yanımdan geçmek üzereyken aklımda olan tek şey bir şekilde onunla bir yerde daha karşılaşmak ya da orda dururup ona o an hissettiklerimi; kalbimin artık tamamen ona ait oluğunu, siyah beyaz olan hayatıma artık renklerin geldiğini,kuşların artık uçarken daha bir keyifli uçtuklarını, hayatın sadece karın tokluğuna yaşanası bir hal oluğunu,artık kaktüslerin bile bir kokusu olduğunu,denizlerde ki dalga sayısını üç ila beş milyon oranında keyfe keder olsun diye arttığını ve daha yüzlercesini söylemeliydim.
hapşuuuuu!!!!!!!
işte bittiğin an faruk demekten başka ne diyebilirim ki şimdi.
tam olarak okkalı bir hapşuruk ve benim haytımı renklendireceğine inandığım kızım suratına.
her halde yanımda bir ayna olsa ve kendi suratıma baksam yaşadığım utanç verici anın ne denli büyük olduğunu, içinden çıkılamaz bir boyuta soktuğum, başlamadan biteceğini düşündüğüm aşkımın beni nasıl gördüğünü görebilirdim.
-çok yaşayın
-efendim?
-çok yaşayın dedim sadece o da tam olarak benim suratımın ortasına hapşurduğunuzdan,
yani beni de kendi özel haytınıza dahil ettiğiniz için.
-inşallah
-ne inşallah?
-hayatımın içine dahil etmek düşüncesi çok keyifli geldide birden..
-pardon?
-sanırım aşık olmak üzreyim..
-suratıma tükrüklerinizi yayarak aşık olabileceğinizi düşünmenize nasıl sebep oldum acaba?
işte bu tam olarak onunda bana aşık olabilmesini sağlayacağım andı ve gerçekten bunun üzerine yapılması gereken hamleler vardı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cem ben. arada sırada karalıyorum sadece.