30.03.2011

Keşfetmeye Değer Mi?-3

5 Mayıs 2005

-'Evet Faruk' dedi tekrardan o ağır ve tok ses dikizden beni izlediğini hatırlatmak amacıyla besbelli, birşeyler istemek üzere olduğu bakışları, sesi, ve koltukta akıl almaz derecede hızlı hareket etmesinden belliydi ve ben ilk defa hayatımda yapılamayacak hiçbirşeyin olmadığını anladım işte o an.

-Ne istiyorsun, sen kimsin ve nasıl belirdin bu lanet arabanın içerisinde ben bu kadar sürat ile giderken?
-Bu soruların cevabını elbette biliyorsun...

Haklıydı sanırım, biliyordum ama kabullenmek zor ne de olsa bilmem kaç kilometre hızla, bilmem nerede, bilmem kimlerden kaçarken belirmişti arabada birden bire bu şekilsiz.

-Nereden bilebilirim, sen kimsin?
-Tamam o zaman hadi gel de şu işi biraz daha kolaylaştıralım.
-Ne olur çok gencim daha önümde...
-Uzatma Faruk, öldürmek istesem sence burada seninle sohbet ediyor olur muyduk?

Anlamama yetmişti bu kadar konuşmak, en azından şimdi beni öldürmeyeceğini. O zaman geriye kalan tek gerçek ona ayak uydurmak ve istediği oyunları oynamaktan başka birşey değildi dedim kendi kendime ve hemen başladım yoklamaya, kaçabileceğim yolları.

- İlerde yol ikiye ayrılıyor, soldan gidersen daha çabuk kurtuluruz arkandakilerden.
-Burada yaklaşık olarak 100 km daha yol ikiye ayrılmıyor, ayrıca arabanın içerisinde bu şekilde belirebilen birşeyin yollardan beni götürmeside ilginç oldu.

Sadece bana bakması bile yetti bu çirkin yaratığı kızdırmıştım sanırım, haddini bilmez tavırlarımla.Tamam tamam demekten başka ve yolun ikiye ayrıldığını kabullenmekten başka hiçbir seçeneğim yoktu, 100 km gitmeden.
Cebinden çıkartığı küçük bir tahta ile yolun ikiye ayrılmasını sağlayan çirkin şey
-Bak artık yol ikiye ayrılıyor ve sen soldan gideceksin
-Sen sen ama nasıl?

Şaşkınlıktan ağzım açık girdiğim sol yolda ilerlerken birden baktığım dikiz aynasında arkamda bir yol olmadığınnı ve arkanın sadece karanlıktan ibaret olduğunu gördükten sonra ağzımdan çıkan tek kelime
-Cehenem mi?

Korkunç bir ses tonuyla ve kulakları sağır eden bir gülme sesinden sonra bıçak gibi net ve bir o kadar korkunç olan başka bir ses tonuyla verdiği cevap kanımın çekilmesi için yetti de arttı bile.
-Keşke bu gördüğün karanlık, yol kenarlarında ki yıkıntılar, yakıcı sıcak, ölü insan bedenleri cehennemin milyonda biri olsa Faruk.

9.03.2011

Afilli Delikanlılar

Kesinlikle okunmalı derim ben afili filintalar denen o grubun içinden en az 3-5 yazarın...
Hepsi de bence keyifli, anlaşılır, sürükleyici ve en önemlisi ilginç hikayelerin yazarları ki aralarına ben Murat MENTEŞ ile girdim bu yazarların. Dublörün Dilemması ve arkasında Korkma Ben Varım... ikisi de inanılmaz derecede tavsiye ettiğim kitaplardır, aslına bakarsanız ilk tercihlerim arasında kesinlikle Dublörün Dilemması vardır...Kim sorarsa sorsun,

bir kitapçıda ya da bir kafede, bir evde ,bir balkonda, bir sokakta vs... aklıma gelen ilk kitaplardandır Dublörün Dilemması... Şimdi de yeni bir yazar daha girdi hayatıma ve inanılmaz eğlenceli inanılmaz farklı geliyor bana Alper Canıgüz. İlk defa okuduğumda kesinlikle devam niteliğinde bir yazar olması gerektiğinin farkına vardığım bir yazar kendisi, okunmalı ve anlatılmalı dedim Gizli Ajansı okuduktan sonra ki şuan okuduğum Oğullar Ve Rencide Ruhlar ile de iyice pekişti bu düşüncem..

Şiddetle tavsiye etmekteyim bu yazıya ulaşanan herkese ve ulaştırabileceği herkese... Murat MENTEŞ ve Alper CANIGÜZ kesinlikle okumalısınız.

Bu keyfi sizde yaşamalısınız ve yaşatmalısınız.....

6.03.2011

Delirten Şeyler-3


Arkadaş delirtmeyen pek birşey yok sanırım, yetenek sizsinizdeki yeteneksizleri görünce insan nasıl delirmez ya...

Böyle yorgun argın işten geldikten sonra arabayı park etmek için kendi evimin etrafında taaf ediyorum ya yaklaşık on dakika kadar ve sonra bir boşluk bulup park etmeye çalışıyorum ya işte ben buna deli oluyorum arkadaş ya...

Hani alış veriş yaparsınız ya mega marketler zincirlerinin her hangi bir tanesinde ve tam elinizdekileri ödemek için kasaya yönelirsiniz ya(10 taneden az olmayan kasa sayısından her hangi bir tanesine)işte orda uzaktan parlar hani bir tane kasa ve sadece bir kişi vardır o kasanın başında... işte o kasaya ödeme yapmaya gittiğinizde, kasada tek başına duran abi ya da abla markette kendini kaybetmişcesine alış veriş yapmıştır ve koca arabayı boşaltıyordur tezgaha... işte arkadaş ben uzaktan metine yakından da tüm marketi almış birinin arkasında sıra beklemekten nefret ederim ya...

Sabah sekizde kalktıktan sonra kahvaltı bile yapamadan işe gitmek için takımları çekersin ve koşa koşa arabaya binersin ya işte ben o esnada o arabanın içinin buz gibi olmasından, ısınması için de yaklaşık 15-20 dakika beklemekten nefret ediyorum ya...

Ya ben o kadar para verip aldığım saatlerin nedense (dijital değiller bu arada çünkü o da benim tarzım değil) tarihlerini ay sonunun 31,30,29 çektiği değişik dönemlerin ardından yeni ay girdi diye düzeltmek zorunda kalmaktan nefret ediyorum...

Abi hani kadife bir koltuğa oturursun ya rengi mühim olmayan, hani düğmeleri vardır böyle kocaman falan, oturdun mu arkadan bakan insan seni tanıyamaz koltuğun boyunun uzunluğundan, işte ben o koltuklara oturduğumda kadifenin içimi gıcıklamasından ve tüylerimin harekete geçmesinden nefret ederim ya...

Ya bu da pek birr ilginç gelmiştir oldum olası bana; hani bir kazak alırısın ya bayılarak abi ben o kazağın giydiğimde benim vücüduma batmasından( tabiri caizse yemesi) nefret ediyorum aga çünkü sabahtan akşama kadar uyuzlar gibi kaşınıyorum ben ya...