9.07.2011

Eskiye Gittim

uzun zaman oldu.hemde çok uzun.ben bu kadar içmemiştim.bu kadar çok içmek de istememiştim.ta ki dün geceye kadar.eskiden, çok eskiden ben bir kafede işletmecilik dönemini yaşarken içerdim bu şekilde.dükkanı kapattıktan sonra gece saat 1 gibi bir yerlere,birileri ile gider ve içebildiğim kadar da çok içerdim.hatırlamadan eve dönerdim.yolu bulmak için, evi bile o kadar yakın bir yerden tutmuştum ki gittiğim bara inanamadım.Yarın için yaşayanın, bugün için yaşayan karşısında hiç şansı olmaz diyerek yaşardım sanırım.yaşardım ama.bir gün eskisi gibi yaşamak değişik geldi nedense.sabah kafamda kocaman bir ağrıyla uyanmayalı uzun zaman olmuş.alkolün verdiği yorgunluğu hissettim uzun zamandan sonra,yoruculuğunu.bir 2-3 yıl daha ara vermeye karar verdim sabah gözümü açar açmaz.anca bu kadar aradan sonra yeniden kafamın bu ağrısını kaldırabilirim sanırım.daha öncesinde olmaz.sedergine de olmasa kafamı kaldıramazmışım dedim sabah yine kendime.eski dostum saolsun kurtardı yine bir külçe altın ağırlığına varmış kafamı.

8.07.2011

Fütursuzca

Yarın ölecekmiş gibi bugün yapmak istediğn şeyler var mıdır hayatta? evet evet fütursuzcadan bahsetmekteyim. bilmiyorum insanın aklına pek çok şey gelebilir. hani sorarlar ya yarın kıyametin kopacağını bilsen ve bunu sana kanıtlamış olsalar, şuan, burada, kimseyi düşünmeden, yalnız başına ya da birisini yanına alarak, kimseyi umursamadan, arkana bakmayı bile düşünmeden, gelebilecek tepkilere kayıtsız kalarak, yok artık daha neler diye yüzüne yüzlercesi bağıracak bile olsa, akıl sağlığından sen bile şüphe edebilecek bir durumun içine gireceğini bilsen bile, sonunda ölümün daha erken olacağını-yaptığın şey yüzünden-bilsen bile, yarın değilde siktir et be, ha şimdi ha yarın diye düşünmene sebep olsa bile... bazı zamanlarda vardır her halde fütursuzca davrandığın ne dersin? bazen aklıma deli dolu şeyler benimde geliyor, ne bileyim ya, mesela yamaç paraşütü yapmayı bilmesem de ders almadan yalnız başına atlamak, mesela ipin uzun olduğunu bilerek bungee jumping yapmak, mesela son sürat giderken aniden direksiyonu sağ sol, sağ sol, sağ sol yaparak takla atmaya çalışmak, mesela bir pazarın olduğu sokağa girdiğinde-araba ile- 2. viteste arabayı bağırtarak, son gazda insanların arasına girmek ve insanların sağ sola uçuşmasını izlemek. hatta dur az daha abartayım birini daha ayarlayacaksın ve senden seken pazar sakinlerini de o, arkandan gelerek toparlayacak. 2. viteste o da bağırtıyor olacak arabayı.bu kadar da deli değilim tabikide...burda yazılan şeyler, bahsedilen kurumlar-tabi varsa- tamamen hayel ürünüdür. arkamdan sonra, sağda solda sadist diye bahsedilmesini istemem.ama eminim fütursuzca sadistlik yapan bir çok insan vardır. belki de etrafımızda, belki de değil.neyse. ben arada sırada fütursuzca davranabilmek çok isterdim.yarın ölecekmiş gibi bugünün tadını çıkarmaktan hayatta kim keyif almaz ki? peki yarını düşünmeden bugün neyin sahibi olabiliriz ki dediğini duyar gibiyim...yarını düşünerek bugünden keyif almamak 4 yıllık bir üniversiteyi 4 yılda bitirince kaybettiğimiz 4 yıl demek bence. 4 yıllık bir üniversiteyi 5 yılda bitirdiğimizde kaybettiğimiz 1 yılken. keyfini çıkar ve günün tadına yaşa derim ben. fütursuzca. hayatta fütursuzca yaşamak dileğiyle. bir kez daha söylemek gerekirse yarın ölecekmiş gibi yaptığımız, geçirdiğimiz herandan keyif almamız dileğiyle.

5.07.2011

Ayın Müşterisi

O büyük mağazaya gittiğimde yine o tezgahtar ile karşılaştım. Geçen sefer bu adam yüzünden mağazadan hiç ihtiyacım olmayan bir ton şey almıştım. Ama bu kez beni kandıramayacaktı. Sadece bakıp çıkacaktım. “Genar Bey hoşgeldiniz!” dedi gülümseyerek. Benim adım Genar bu arada. “Hoşbulduk” dedim. “Sizin çok hoşunuza gideceğini düşündüğüm bir ürünümüz sadece bu saat için yüzde yetmiş indirimle satılıyor efendim almayı düşünür müydünüz?” dedi. “Yüzde yetmiş mi? Harika! Oldu hemen alayım bari! Hah! Sen beni hâlâ geçen hafta elinde kutularla, poşetlerle çıkan adam sanıyorsun galiba? Ben artık değiştim! O eski müşteri değil karşındaki tezgahtar efendi!” diye düşünürken aynı esnada “Hmm… Nedir o?” diye sordum sanki gerçekten ilgileniyormuşum gibi. Kesinlikle almayacaktım, numara yapıyordum. “Bu bir Ayak Standardı Yükselticisi!” dedi. Nasıl? “Diyelim ayaklarınıza kara sular indi. Bu alet ayağınızdaki kara suları; berrak, pırıl pırıl sulara çevirir ya da ayağınızda bir ayakkabı var ve ayağınız kaşınıyor. Artık ayakkabıyı ayağınızdan çıkarmak zorunda değilsiniz” Ayak Standardı Yükselticisi ha! Para tuzağı! “Hmm ne kadar ilginçmiş…” dedim sanki alacakmışım gibi. Gülesim geldi o anda. Adamla çok eğleniyordum doğrusu!
Uzun bir süre bana aletin nasıl kullanıldığını anlattı. Arada espriler yapıyordu ve birlikte gülüşüyorduk. Ben de arada bir sanki gerçekten almayı düşünüyormuşum gibi “Hmm…” ya da “Çok güzelmiş…” türünden laflar ediyordum. Sonunda “Alıyor musunuz?” diye sordu. “Sonra, bakarız” diye yapıştırdım cevabı intikam alırcasına. “Fakat indirimin bitmesine sadece beş dakika kaldı” dedi kaşlarını büzüştürüp endişelenir gözükerek. Belki de dediği kadar ihtiyacım vardı bu alete? Yok canım! Ayak Standardı yükselticisiymiş! Peh! Sonra bir sır verir gibi kulağıma fısıldayarak, “Size tavsiyem, bu fırsatı kesinlikle kaçırmamalısınız, çok hesaplı” dedi. “İlgilenmiyorum” dedim. Ben böyle söyleyince bana olan o dostane bakışları bir anda değişti ve arkamda duran çiftle ilgilenmeye başladı.
Ama tüm o şakalar, gülüşmeler? Aynısını onlar için de yapmaya başlamıştı. Kıskanmıyordum hayır. Belki sadece ilgisine alışmıştım ve birden böyle davranması beni… “Almayacaklar!” dedim içimden. Bir köşeye sinmiş olanları izliyordum. Derken aleti yüzde yetmiş indirimle satın aldılar. Birlikte gülüşüyorlardı. Çok mutlu gibiydiler.
O sırada ayağım kaşınmaya başladı. İşte bir işaret! Elbette ki böyle aptal bir alete ihtiyacım yoktu ve bunu kendime rahatlıkla kanıtlayabilirdim! Kaşıntı geçsin diye ayağımı yere sertçe vurdum fakat kaşıntı azalmak şöyle dursun arttı. Bir köşeye geçtim ve ayakkabımı çıkardım ve kaşımaya başladım. Lakin çorabın üzerinden kaşıdığım için ayağımı kaşımaktan çok gıdıklamışım gibi oldu. Parmağımı çorabın içine soktum. Öff! Ta en ucu kaşınıyordu! Ayakkabım elimde, tek ayağımın üstünde zıplaya zıplaya biraz daha kuytu bir köşeye geçtim ve çorabı çıkarıp ayağımı hatır hutur kaşımaya başladım. Oh. Kimse görmemişti neyse ki.
Düşünceli vaziyette bir köşeye oturdum. Bu koca mağazayı gezerken ne kadar da yorulmuştum! Şimdi Ayak Standardı Yükselticisi olsa ayağımda, ayaklarım dinlenirdi oysaki. Ben ne yapmıştım! O aleti mutlaka almalıydım. Koşa koşa tezgahtarın yanına geldim, “Almak istiyorum!” dedim. “İndirimin süresi doldu Genar Bey.” dedi. Doldu mu? “Bir daha ne zaman indirim olacak peki” diye sordum, “Hiç belli olmaz.” dedi. Ama ben şimdi ayaklarımın standardını yükseltemeyecek miydim? Çok sinirlenmiştim! “Ah Genar! Pabucumun Genar’ı! Akılsız başın cezasını ayaklar çeker!” diyordum kendi kendime. “Ama” dedi tezgahtar gülümseyerek. “Sizin için harika bir kampanyamız daha var. Jelibon makinesi ve Tabureli Pantolon alana Ayak Standardı Yükselticisini yüzde elli indirimle veriyoruz.” “Harika! Hemen alıyorum!”
Ben faturayı öderken, mağazadaki kameralardan birine yakalanan bir görüntüm dev ekranda belirdi. Bir çorabım cebimden sarkar vaziyette çıplak ayağımı kaşıyan bu dev görüntümün altında “Ayın Müşterisi” yazıyordu…

5 Temmuz, 2011 | Murat Karaca -Afilli Filintalar sitesinden alıntıdır-

3.07.2011

İncir Reçeli

Fena sayılmaz, sonuna kadar tahammül edebileceğiniz nadir türk filmlerinden.
Sonunda da ağlamamak için kasabilirsiniz tabi ki de duygusal bir insansanız.
Keyifli seyirler...

1.07.2011

5 Days Of August -Savaşın 5 Günü-

Şu 2008 ağustos döneminde ki savaşı ( Güney Osetya - Rusya-Gürcistan ve son olarak Abhazya'nın katılımı ile aralarında gerçekleşen gerilim ve çatışmalarla başlayan savaştır.) anlatan film. başlarkende gerçek bir hikayeden uyarlamadır diye zaten bizleri uyarmakta.Ben bu kadar iyi bir savaş filmi olabileceğini tahmin etmiyordum fakat beni tam anlamıyla ters köşe etti.Eminim ki izleyenler film hakkında benim gibi ters köşe olmuşlardır. İyi film. İzlenesi var.