30.12.2010

TaKiP

Aynı harflerle farlı cümleler....

-Şimdi üstü kapalı mı söylemek lazım yoksa; kaleciyle karşı karşıya kalmış bir futbolcunun net bir gol şutu yapacağı gibi direk mi söylemek lazım?

-Koşturarak sarılmak mı lazım yoksa; sarılırken tadını çıkarmak için başını göğsüme sıkı sıkı mı dayamak lazım?

-Sarılarak mı uyumak lazım soru işareti kıvamında yoksa; göğsüne başını koyarak mı uyumak lazım?

-Konuşurken dinlediğini belli mi etmek lazım ufaktan araya girerek yoksa; beklemek mi lazım tüm konuşmanın bitmesi ve sana sıra gelmesi için?

-Ne kadar aç olursan ol beklemek mi lazım beraber çorbaya kaşığı atmak için yoksa; onun yemesini izleyerek keyif mi almak lazım, gelecek yemeğinizin hayalinden?

-Onun okuduklarınından keyif mi almak lazım yoksa; onu okurken imrenerek izlemek mi lazım?

-ALdığın her nefeste aklına gelmesi mi güzel onun adının yoksa; zaten ona anmak mı her nefeste?

-Takip etmek mi güzel onu yoksa; onun seni takip etmesini bilmek mi güzel olan aslına bakarsak?

-Beraberken el ele tüm gün gezinmek mi güzel olan yoksa; zaten beraberken el ele gezineceginizi bimek mi elleriniz terden sırılsıklam bile olsa?

-Gözlerinin içine bakarak seni seviyorum demek mi güzel yoksa; göz göze geldiğinizde küçük tebessümlerde aslında birbirinize seni seviyorum dediğinizi bilmek ml?

-Beklemek mi güzel acaba kavuşmak için tren ışığını yoksa; gelmek mi güzel kavuşmak için bir adım daha?

-Duymak mı güzel anonslardan gara giren trenin ticari ismini yoksa; duyduğunda oh be demek mi onu göreceğinizi bildiğinizden?

-Beraber izlemek mi güzel olan beklediğiniz bir programı, diziyi, filmi, yoksa; bunları beklemek mi beraber izlemek için?

Aslına bakarsan burda bahsetmediğim bir çok maddenin takibinin yaptıldığını-bizzat ben tarafından- gönül rahatlığıyla söyleyebilirim...

bunların hepsini tam olarak doğru kabul ediyorum ve maddelerin yoksadan öncesi ve sonrası olarak ayrılmasının hiçbir anlam kaymasına neden olmadığını da canı gönülden noter huzurunda beyan edebilirim:))

28.12.2010

Delirten Şeyler-2

- nedense oldum olası coca cola reklamlarını yapan zihniyeti deliler gibi kıskanmışımdır. Herhalde bu zamana kadar kimse bana sen reklamcılık okumalısın demediği içindir. Kısacası abi o reklamları benim yazmam gerekirdi ve yazamadığım için deliriyorum..

-Doğru düzenli bir işe başladığımdan beri ay sonunu getiremediğim için, bir ayın uzunluğundan şikayet etmeye başladım resmen. Sanırım bir ayın daha bir kısa zaman dilimi olmamasına da bu işe başladığımdan beri deli olmaktayım( reprezantlık yapmaktayımda)

-Sonra arkadaş bu son zamanlarda herkesin facebook unda inanılmaz bir çizgi film karakterlerinin resimleri var ya, işte geç de olsa bunu itiraf etmek istiyorum. Acaba diyorum şöle bir 100 yıl önce yaşayıp o kahramanları kara kalem ile hayatlandırmak bana nasip olsaymış nolurmuş... Buna da oldum olası deli olurum ha...

-Ya arkadaş ben bir düşüncemi facebook'ta yayınladıktan sonra altına yapılan bir dünya saçma yoruma cevap vermek zorunda kalmaktan nefret eder oldum.... arkadaş bir bırakın ne kadar saçmalak istiyorsam arada o kadar saçmalayayım demi ama...

-Ha bak en önemlisini neden bu kadar sonlara bıraktım bilmiyorum ama ben bişeyler yazarken, noktalama işaretlerine sırf siz okuyanlar doğru anlamlar çıkaracak diye dikkat etmekten nefret eder oldum:)

-Şu canlı parada son zamanlarda çıkan sorulardan dolayı büyük bir huzursuzluk duyuyorum arkadaş.. Kim nerden buluyor bu tarz soruları, artık neden zorlaştırdılar falan demekten canım sıkıldı. Halbu ki cevapta basit yahu, bildiğin artık soru kalmadı sorucak...

-Ya bu tamamen lüzumsuz gelebilir ama belki en az benim kadar sıkıntı yaşayanların düşüncelerini dile getirmek adına yazmak istedim, arkadaş uzaktan kumandanın işlevini bitirdiğini sonradan keşfetmek kadar sinir bozucu birşey olabilir mi ya kalkıp parmakla kanal değiştirmek zorunda kalmaktan nefret ederim ha... hayır ben uzaktan kumanda olmayan dönemleri de hatırlayan bir tüketiciyim ama...

-Reprezantlık demiştim ya bir ara parantez içinde, aslında ben reprezantlık demeyede acabip kıl oluyorum, sanki astronotum demişim gibi hissediyorum insanların o salak salak bakışları eşliğinde..

-Aldığın herşeyin bitmesi ne kadar sinir bozucu bir durumdur. Kazanıp kazanıp harcıyorsun ve elinde hiçbir zaman harcadıklarından kayda değer birşey kalmamakta...

-Hani gidip bir teknolojik alet alırsın ya işte ben onun ikinci günden bozulmasına acayip deli olurum ha.. Birde gidersin abi adamlara ben bunu yaklaşık bir hafta olmadı alalı ama bu gerizekalı ürününüz bozuldu... ve işte o meşhur bakış gelir hemen, arkadaş iki günde bunu nasıl bozdun der gibi...

21.12.2010

yapamadığıma mı yapamadığına mı?

Sanırım anlatamamam ve anlamak arasında kocaman bir bağlantı olsa gerek. gerçekten anlamıyorum sanırım çoğu zaman hayata dair olan o basit kolay çemlelerden atlayarak geçebileceğimi...
neden peki?
insan neden anlamaz ya da anlamadığı iddaa edilir...
kolay olması gerekmez mi bu tarz durumların içerisinden çıkılması???
yoksa tok mu olmak gerekiyor aslına bakarsak bazı anlaşılmaz düşüncelerin altında??
yorulmamak gerekiyor, bunu biliyorum ve yorulmadım, bunun hissiyatıyla rahatlıkla anlatabiliyorum aslında..
ve ben anlıyorum aslında sen ne kadar da bana anlatamıyorum desende..
gerçeğe bakarsak anlıyorum ben anlatılan ve türkçe karakter içeren her türlü düşünceyi...
peki ben alatabiliyor muyum ??
karşılayamıyor muyum mu acaba istekleri???
anlatamıyor muyum acaba???
anlatmak istiyorum aslına bakarsan.
bütün gün sadece yaptığım tek şey koyunluk aslına bakarsan Antalya da...
milletin götünün dibinden ayrılmayalım diye aldığımız ültimatomdan sonra yapabildiğimiz tek şey de zaten bu biliyor musun???
yorucu, hemde inanılmaz, anlamıyorum zaten neden mi?
tek sebebi var diyemem zaten, burda tamamen rahat olmak varken tadını çıkarmak stres atıp seneye daha iyi başlamak adına verilmesi gerelen bir tatil olması gerekirken neden bu kadar gerilmek zorunda kaldığımızı anlamıyorum gerçekten...
yorucu gerçekten ama yapabilecek bir şey yok ki ilk defa ben bunu hissediyorum gerçekten, yapabileceğim bişey olmaması Antalya da beni zorlayan hayata dair tek şey...

16.12.2010

zoraki çalışmayı güzelleştirmek

Alınan güzel bir temenni üzerine kahve dünyasından Ali hocanın doğum günü için alınan ikisi bir aradalardan(çünkü şeker kullanmıyorum,tuzda) bir fincan eşliğinde etodolak üzerine hararetli bir çalışma...
ve etodolak bitti...
sırada tabi ki pantaprozol çalışması..
listede çalan top nerden bakarsan 30 dan ilk onu sanırım paylaşmalıyım:)
1-cold war kids-hang me up to dry
2-baba ruht-the mexian
3-damien raice-woman like a man
4-dire straits-sultans of swing
5-maroon5-until you are over me
6-fools garden-lemon tree
7-mika-blue eyes
8-imelda may-big bad handsome man
8-gorillaz-kids with guns
9-dawe matthews band-american baby
10-gnarls barkley-ganars barkley
Aslana bakarsan bütün play listi paylaşmaktan keyif alabilirim ama bunlarda yeterli...
tabiki pantaprazoldan sonra beni ençok yoracağına inandığım son ders sefpodoksim proksetil olan sefpotec 200mg/20-14 tb olucak sanırım:) ama olsun aldığım temenni sayesinde rahatlıkla baş edebileceğim ve hafta sonu katılacağım kamp için yeterli doyuma ulaşabilirim..

15.12.2010

Delirten Şeyler-1

-Yan masada ciyak ciyak bağırarak gülen kızlar
-Bara gelip su içen zihniyet
-Beyaz don ile yüzmeye çalışan maganda abiler
-Ceza sahasında salakça düşen topçular
-Buzdan heykel yapamamam
-Askerlik için yurt dışına kaçmaya çalışan zihniyet
-Kız arkadaşına çaktırmadan çapkınlık yapmak amacı ile başka facebook hesabı açan zihniyet
-Diş macunu reklamlarında ki o güzel dişler(neden bende yok, aynı diş macununu kullanmama rağmen)
-Beğendiğin bir müzik çaldığında onu çalan kişiden şarkının ismini istediğinde ki bakış. bunu da mı bilmiyorsun??
-Sinyal kullanmasını henüz öğrenemeden BMW kullanabilen mallar
-Stresten başka hiçbir işe yaramayan yarışma programları( para verenler)
-Çok konuşup, anlamsız konuşan tipler
-Yalakalık yapmaktan dilleri kahverengiye çalan abiler,ablalar...
Daha saymak ile bitiremeyeceğimin farkında olabilmem de ayrıca beni delirten en önemli madde olsa gerek:)

10.12.2010

Keşfetmeye Değer Mi ?-2

İşte o andan itibaren sadece ama sadece bana anlattıklarını sandığım fakat tamamen onun elinde olan hayatımın kurtulması için atmam gereken adımlar dizisini izlemekten başka bir seçeneğim yoktu. herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmesinden belli olucak ki tamamen anlamış ve sorgulamadan istediklerini yapacağımı söyler oldum birden. koca bir gün geçti sanki onun yanında, derken kendime geldim arkamdan gelen siren sesleri ile ve ansızın açtım tamamen kapalı oluğunu düşündüğüm gözlerimi bu hayata tekrar.
-şaka demi?
-hayır....
dikiz aynasına baktığımda o simsiyah göz çukurunu dolduran gözler, kirli ve hafif uzun saçlar, birbirine karışan yüzünün sadece burun ve alın kısmının görünmesine sebep olucak kadar uzun sakallar, anlamsız bir burun,kırışık göz kenarlar, yanmış et kokusu...
-''tabiki de hayır'' dedi.
az önce ön koltukta cam kapatan çirkin şey şimdi arka tarafta dikizden göz göze bakışmamıza çekinmiyordu besbelli.
nedendir bilmiyorum ama benim bunca olan şeyden sonra(doğa üstü derim sanırım)aklıma gözümün önünden geçen bir film şeridinden ziyade gelen tek kişi Deniz'di...

25.01.1997 kadıköy.

sanki zor olucak bundan sonra der gibi hırçındı deniz. yagmur kesmişti bütün martıları ekmek peşinde uçtukları vapurların kuyruk kısımlarından, tek kesemediği koşuşturmak zorunda olan insanların o telaşıydı.
elimde bir balık ekmek gelen vapurları ıslanmadan izlemenin keyfini çıkarmaya çalışıyordum ki zaten oldum olası bayılırım insanları izlemekten. Hele ki koşuşturuyorlarsa canını azraile teslim etmek istemeyen kurbanlığın kaçışması gibi ordan oraya.
yirmi onbeş vapurundan inenleri izlerken gördüm onu ilk defa ve işte o zaman çarpmaya başladığını anladım. güneşe karşı son duasını eden bir vampir gibi bekledim kalabalıktan sıyrılıp bana doğru yürümesini,çalıların içinde kendine yaklaşmakta olan bir ceylan bekleyen aslandan başka hiçbirşey değilmiş gibi bekledim yanıma kadar gelmesini.
her adımında sallanan bir liman, ağlayan bir gökyüzü, kendini parçalamak istercesine kayalara göğüs geren bir deniz.
bana doğru iyice yaklaşmış ve artık onun attığı adımları izlediğimin farkına varmıştı hayatımda ki tek gerçek kadın.
yanıma kadar gelmiş ve gözümün içine bakarak yanımdan geçmek üzereyken aklımda olan tek şey bir şekilde onunla bir yerde daha karşılaşmak ya da orda dururup ona o an hissettiklerimi; kalbimin artık tamamen ona ait oluğunu, siyah beyaz olan hayatıma artık renklerin geldiğini,kuşların artık uçarken daha bir keyifli uçtuklarını, hayatın sadece karın tokluğuna yaşanası bir hal oluğunu,artık kaktüslerin bile bir kokusu olduğunu,denizlerde ki dalga sayısını üç ila beş milyon oranında keyfe keder olsun diye arttığını ve daha yüzlercesini söylemeliydim.
hapşuuuuu!!!!!!!
işte bittiğin an faruk demekten başka ne diyebilirim ki şimdi.
tam olarak okkalı bir hapşuruk ve benim haytımı renklendireceğine inandığım kızım suratına.
her halde yanımda bir ayna olsa ve kendi suratıma baksam yaşadığım utanç verici anın ne denli büyük olduğunu, içinden çıkılamaz bir boyuta soktuğum, başlamadan biteceğini düşündüğüm aşkımın beni nasıl gördüğünü görebilirdim.
-çok yaşayın
-efendim?
-çok yaşayın dedim sadece o da tam olarak benim suratımın ortasına hapşurduğunuzdan,
yani beni de kendi özel haytınıza dahil ettiğiniz için.
-inşallah
-ne inşallah?
-hayatımın içine dahil etmek düşüncesi çok keyifli geldide birden..
-pardon?
-sanırım aşık olmak üzreyim..
-suratıma tükrüklerinizi yayarak aşık olabileceğinizi düşünmenize nasıl sebep oldum acaba?
işte bu tam olarak onunda bana aşık olabilmesini sağlayacağım andı ve gerçekten bunun üzerine yapılması gereken hamleler vardı...