26.06.2011

başlık sence ne olmalı?

milyonlarca toplu iğnenin, içinde olduğunu hissettin mi sen hiç? arada da olsa hissetmişsindir. peki n'yapacaksın. nasıl olacakta o iğnelerin vücuduna batmasını engelleyeceksin. ya da en az hasar ile oradan kurtulacaksın. evet evet. kurtulmak. sıyrılarak, sana batmasını engellemeye çalışarak, hoplamadan, zıplamadan. bir şekilde kurtulmak. az bir kan ile. belki dirseğini çizdirerek, belki başka bir yer... hani küçükken her çalının içine saklambaç oynarken girersin ya. sonra sobelenirsen. farkına bile varamassın halbuki ebenin yanına kadar geldiğini ve etrafında ki insanlara seni gördüğünü belli eden kaş göz işaretleri yaptığını. son anda adına bağıra bağıra söyler ya. sen de fırlarsın çalıların arasından ondan önce sobelemek için. ebeyi... ama dikkat etmememişsindir can havliyle çıkmış olduğun çalıların arasından çıkarken fiziksel temaslara. işte o sırada çizilir dirseğin, dizin,kaşın, gözün, götün, başın vb... peki bu şekilde ufacık sonradan sıcak suya değdiğinde yakacak, arada da elinle kaşındığını düşündüğün çiziği kaşırken hissettirecek derecede hafif bir acı. ama tatlı bir acı. kaşınıyorsa zaten iyileşiyordur aman be dedirten bir kaşıntı yani. akabinde o tatlı acı. çıkarsın bir şekilde. kanlar içinde de kalsan, çizikler içinde de. çıkarsın. ve sonra yeniden girersin merak etme. hadi ama hayır deme bal gibi de girersin. insan oğluyuz biz kimse kimseyi kandırmasın şimdi. ne yani şimdi sen denize girdin ve yüzebileceğin boyutlara kadar suyun yükselmesini sağlamak adına suyun içinde ilerlerken, hiç beklemediğin bir anda , ayağına deniz kestanesi batsa. ve tatilin diğelim ki iki hafta olsa ve üçüncü günde ayağın düzelse, sen bir daha o denize girmeyecekmisin. farklı sahil, farklı koy,farklı deniz. aynı deniz, aynı sahil, aynı koy... kandırmaca yok, kesinlikle gireceksin.
merak etme diyorum kendime her defasında. o iğneler tek tek temizlenir, o çizikler tek tek, kaşıyarak yarayı deşsen de düzelir, kapanır gider.
mantıklı düşünen bir insanın mantığı, duygusal düşünen bir insanın kalbi her daim toparlar iğne dolu bir dünyanın içinde çizilerek yaşasa bile vücudumuz.
Başlık sence ne olmalı?

17.06.2011

Film, Replik, Sahne

Bundan sonra, ayda bir kere, belki hafta da bir, günde bir-bu imkansız o kadar sıklıkla film izleyebildiğimi sanmıyorum- izlediğim filmler ile ilgili ilginç, keyifli olabileceğime inandığım replikler ile burada tartışma yaratırcasına yazacağım arkadaş:)

Kaybedenler kulübü ile başladım bakalım. unutmazsam, unutturmazsan. en azından ayda bir kere yazıcam.
Madem mevsimlerde kayma oldu, madem artık yazı yaşamak için ağustos belki de eylülü beklemek zorundayız- bence ve bana katılan seninde düşündüğün gibi- aa ka pe yüzünden artık hem türkiyenin hemde bizim dengemizde bir sapma var.evet evet mevsimlerde ki kayma kesinlikle aa ka pe yüzünden...
Bu arada, kaybenler kulübü film müziklerinden my woman top onda bir numara...

Kaybedenler Kulübü

Allah standartlardan ayırmasın...

-hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu ya da bir şeyin?
-evet, evet farkettim bunu. her farkettiğimde de gitmek istedim. bazı insanlar aile kurmaya önem verirler, yani buna değer verirler, bazıları ise başka bir takım şeylere verirler. bunlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey, toplumun içinde erimiş olan birey. koleje girmeyi bir değer olarak saydığı için artık o kişiliğini yok sayma halidir. koleje girmek için yarışır, üniversiteye girmek için yarışır.iyi bir işe girmek için yarışır, güzel bir kadınla evlenmek için yarışır. devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu.
-aslında kazanmak ne dir ki? en büyük zaferi kazandığında bir antonyus olduğunu düşün... Parise geldiğini ve bir takın altında olduğunu, ve bütün insanların senin altında olduğunu, gücün en üstünde olduğunu, yalnız kaldığın o an da ne oldu be şimdi ne olacak diyorsan... kaybedensin sen. kaybetmişsin, yani o an da en büyük zaferin içinde kaybetmişsin.
-peki bunun farkında olmak, yaşlı bir kızılderilin dediği gibi:hayatın bize sunamadıklarını mı sunar yoksa, bir radyo dinleyicisinin dediği gibi sanat, diğer tüm şeyler gibi seks için midir?
yaşlı bir kızılderili ne kadar yanılabilir?
-bazen yanılabilir.
-bazen susar.
-bazen konuşmak ister.
-bazen dinlemek ister.
-bazen yalnız kalmak ister.
-bazen arkadaş ister.
-bazen gitmek ister.
-gider bazen
-bazen gidemez
-bazen hiç gidememekten korkar.
-bazıları sonsuz neşeye dolar.
-bazıları sonsuz geceye...
-bazen ölür
-bazen ölemezsin
-bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin
-bazen kendinden uzaklaşmak ister insan
-bazeen gidersin, sırf dönebilmek için.
-bazen ağlarsın bayağı
-bezen ağlayamıyorsun bayağı bayağı, bazen içiyorsun, bazen sen zaten içmeye gidiyorsun, bazen acıbademden bir taksiye biniyorsun kadıköye gidiyorsun, bazen yüzüne bile bakmıyor
-bazen bir kadın geliyo oturuyo karşına ve ağlıyor
-kadınlar hep ağlıyo
-bazen bir kadın sana en çok korktuğum şey bir kadının göz yaşıdır diyor, kendi adına. eğer çok sevdiysen diyor, yani çok sevdiysen, oysa bilmiyor ki sevmekte bir ana ait.
-herşeyin başı su
-felsefeninde...

-alo, iyigeceler
-merhaba sayın dinleyen sizinle daha önce yatmış mıydık?
-anlamadım
-teknik olarak kadın mısınız?
-evet,biyolojik olarakta tabi
-ilk açılışınız ne zaman yapıldı?
-ne açılışı?
-açılış, açılış yani ilk pompa, la pompa,bil pomponi, le pompier?
-daha yapılmadı
-aaa o zaman sizinle bir kaç yıl sonra konuşucaz.
-neden?
-çünkü, bu akşam yirminci yüzyılın en popüler pozisyonlarını oylayacağız...

Kaybedenler Kulübü filminden bir replik...
İzlenmedi ise, merak edilmediyse...
İzlenmeli derim ben. eğlenceli bir film. Bence, son zamanların en iyi filmleri arasında ilk onda...
Keyifli seyirler:)

14.06.2011

Kadın Dediğin

Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş.
Koyun gibi yatmayacak, kımıl kımıl olacak yatakta.
Aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak.
Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak.
Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini.
Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.
Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin.
Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük.
Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak.
En seksi leydi olmayı da bilecek,hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de.
Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küfretmeyecek,
Kadın dediğin ayıp nedir bilecek.
Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek.
Seni öyle bir tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. iki lafın başı, her
tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak.
Sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak…
Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürlerle yemeklerle işi olmayacak.
Şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz.
Salatasız oturmayacak yemeğe.
Temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri yahut pahalı parfümlerin
sindiği, boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin.
Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş.
Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.
Kadın dediğin güzel olacak…
Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da…
Paranın güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak.
Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek.
Namussuzluğunu , ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek ,başka sevgili edinmeyecek.
Sarışın, renkli gözlü uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya…
Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir, olacak.
Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha.
Ağzı sıkı olacak kadın dediğin.
Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak…
Para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından,dırdırcılardan,
unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan,
raf süslerinden,tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak.
Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak.
Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.
En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir.
Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa…
Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle.
Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de…
Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek.
Parayla pulla, kariyerle,kimin ne dediğiyle ,sınırlamayacak.
Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla…
Bileceksin ki evde ‘O’ kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana…
Öyle bir kadın işte…
Nerede oyle kadın yoktur deme…
Sende adam olacaksın seçmesini bileceksin!
CAN YÜCEL....

11.06.2011

Artık

Kafamın içinde filler dans ediyormuş gibi hissetmeye başlayalı pek de uzun zaman olmadı aslında. Hiç bir zaman bitmeyecek olan bir yol çalışmasında hilti kullanıyormuş gibi hissediyorum artık. Attığım adımlar başarısızmış gibi hayata, ve yapmaya çalıştığım anlamlı bir o kadar da anlamsızmış gibi. Yorucu yaşam tarzları, uğrak olmayan ama yine de iflas etmeye ramak kalmış yol üstünde ki bir restoran gibi kapatmamaya direniyorum dükkanımı. Bana bakan siyah kedi, çoğu zaman yakmaya üşendiğim tabure üstü lamba, kapı arkasında her zaman yeri orasıymış gibi asılı bir kaç kirli gömlek, bitmeyen bulaşıklar sırdaş olmuş farkına varmadan yalnızlığa. Çoğu zaman bir kaç soğuk içecek rahatlatır oldu reflü denen ve çoğunlukla stres ile nüks eden tatlı yakmayı. Büyük bir sessizlik ile uyanır, su sesiyle ayılır oldum, güneşin yüzüme vurduğu ısı ile değil. Olsun demeler büyük bir parçanın tamamlanan ufak ayrıntıları oldu. Yorucu oldu hatta o ayrıntıları kabullenmeye çalışmak, sıkıcı ve itici...

Yazmak ile rahatlatır oldum, okumak ile. Görmek daha bir karmaşık hale getirdi, dışarıda ki koşuşturmaya dahil olmaya çalışmak cabası. Zaten artık dahil olmak istemez oldum. Bıraktım, istemekten de bıraktım.

Duymak ki zaten zor olan sanırım duymak. Katlanılası olan şeyleri duymak da artık çileden çıkarır oldu. Duymak istemez oluyorsun çoğu zaman. Konuşurlarken dinlemek istemezsin ya, anlamsız gelir ya, sıkar ya... Onun gibi aynı.

Zamanı geldi dersin ya... zamanı geldi.

Çok Saçma Ama Düşün

Suyun içinde koşturmak gibi istediğin yaşama varmak sanırım. Çok uzun bir kavak ağacı düşün, ucunda da almak istediğin bir yaprak var. Ama o kadar uzun ki, dünyanın en uzun ağaçları olan sekoya ağacının nereden bakarsan bak en az 3-5 katı daha uzun bir kavak ağacı düşün. Yani 115.5 metre olan sekoya ağacının en az 3-5 katı kaç ise işte o kadar uzun bir kavak ağacı düşün.

Bu uzunlukta ki bir ağacın en üstünde ki bir yaprağa hayatın pahasına ihtiyacın olduğunu düşün şimdi. Bu kadar da değil. Bu yaprağı alman gerekmekte.

Evet senin alman gerekmekte işe yarayabilmesi için. Biliyorum çok saçma ama düşün, sadece ve sadece sen o yaprağı o ağaca tırmanarak alabilirsen o yaprak işe yarayacak.

Traji komik olan ise; senin yükseklik korkunun olması.

Ne sanıyordun ki dağcı falan mı olduğunu. Bu hayatta zor olmayan birşeylerin olduğunu... Güzel sonlanıcak şeylerin basit yollardan geçtiğini mi?
Ne sanıyordun..!

Hayatın basit temel kurallar üzerine kurulduğunu mu?
Nefes alırken vücüdumuzda ki trakeden başka hiçbir organının bir işe yaramadığını mı?
Ne yani sadece akçiğerlere inen havanın tek başına bir anlam ifade ettiğini mi?

Ya...

Basit gibi görüneni, zor olduğunu bildiğin her şeyin, yok yok basit olduğunu mu?

Yıldırım çarpmasıyla karşılaşınca keşiş olmak isteyebileceğini falan sanıyorsan, öyle bir dünya da yaşamıyorsun...

İnanmıyor musun?

İnanmıyorsun diye kimse-milattan önce, sonra- seni heretik ilan etmiyecek biliyor musun?

10.06.2011

İnanç

İnanç sistemi hepimiz için farklı işliyor. İnanmak istediğin şeye mi inanırsın yoksa bildiğin şeye mi körü körüne inanırsın?

Her daim sorar insan bu soruları kendine ve daha binlercesini. İnanmak ile ilgili ya da hayat ile ilgili.Sorarsın. Evet boş boş sorarsın kimi zaman. Kendine.

Güvenmek zorunda mısındır? Evet güvenmek zorundasın. İnanmak zorunda mısın evet kesinlikle inanmak zorundasındır bazen. Küçük de olsa ve hayatının büyük bir kısmını bile kaplasa. İnanmak ve güvenmek.

Peki güvenen insan mı inanır, inanan insan mı güvenir?

Sormamıştım taki iki güne kadar bu soruları kendime. Biliyordum çünkü güvenen insanın inandığını. Evet bazen inanmak ve güvenmek bazende güvenerek inanmak istersin. Olmaz yapamazdın, kendinde o gücü bulamazsın, bulmak istemezsin. Hayır hemde çok istersin bu güveni kendini bulabilmeyi. Yapamazsın, güvenemez ve tabi ki de bağlı olarak inanamazsın kimseye. Ya da inanırsın koşulsuz şartsız bu hayata ve sana getirdiklerine. Karışık biraz inanış ve bağlı olarak güveniş ya da güveniş ve bağlı olarak inanış.

Can sıkıcıdır. Evet hemde çok sıkıcı. Gücünü kaybettiğini düşünürsün, bir yerlerde kaldığını adım atmakta zorlandığını. Sağa, sola, önüne ya da arkana adım atmakta zorlanırsın bazen. İnanış ve güvenişin içinde kaybolmak. Yapamadığını düşünmek ve dahası.

Bırakırsın ve pişman olursun, bırakmazsın ve kendini yer pişman olursun.
Evet aklın almaz ve almamaya devam eder. Sarılacak her hangi bir, kukla bile olsa bulamazsın etrafta. Değil bir dost, bir anne, bir abla, bir abi, bir kardeş bulabilesin. İnanmak ve güvenmek için.

Hayatın tam olarak anlamıdır. İnanabilirsen yaparsın, bunu da sen gayet iyi bilirsin. İsteyip yapamamak. Çok uzak bunu da bilirsin.

Arkanda bırakamayacağını düşünürsün. Belki de bırakamayacaksındır. İnanamayıp güvenemeyeceksin. Ama bekler insan. İnanılması ve güvenilmesi gerektiğini.

Ve, evet... İnanırsın ve güvenirsin hayatın sana getirdiklerini.

Ama unutamazsın günlerce, aylarca, yıllarca...

Ama evet, artık inanmış ve güvenmişsindir. Hayat daha güzel olmaya, anlam kazanmaya, siyahın içinde ki kırmızıyı görmeye başlamışsındır...

Evet, güzelmiş dersin, daha da güzelleştiğini bilirsin, keyifli hale geldiğinin bilincine vararsın sonunda.

Ya da yer bitirsin kendini hayatının sonuna kadar...

Hadi, seç bakalım, ayrım yap, geleceği görmeye başla. Zor demi hemde çok zor.

Aldığımız kararları hayata geçirmeye ve bu kararların doğru kararlar olmasını beklemek zor demi?

Kimse sana kolay olacağını söylemedi ki!!! Hayat basit ve herşey basit olacak demedi ki!!!

Sadece sana dedikleri şey: hayatı kolaylaştırmak, güzelleştirmek senin elinde dediler.
Sen seç dediler ve sen uygula...
İnan ve güven dediler sadece ama bu senin seçimin dediler.

İnanış ve güveniş mi?

7.06.2011

Bilmez miyim Hiç

Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.

Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum

...

İnsanın başına gelen şeyleri yazması sivil hayata adapte olduğunun bir göstergesi olsaydı, ben değil sivil hayata dünya üzerinde ki her hangi bir hayata bile adapte olamazdım sanırım...

Kesinlikle olamazdım. Arkadaş, insanın başına ilginç gelebilecek ya da gün içerisinde ilginç bile olmasa da hafif meşrep bir muhabbete dahil olabilecek bir dakikam bile geçmez mi?
Mesela; şöyle parlak çocuklara ders veren bir tip olsam ilginç bir kaç şeyle karşılaşır mıydım?
Ya da bir terapistim olsaydı...

Aslına bakarsak bir terapiste sahip olmak gerektiği fikrini her zaman benimsemişimdir. Bence olmalı derim her kesin derdini-her hangi bir derdi varsa- anlatması gereken birileri. O zaman üstesinden gelemediğimiz sıkıntılarımızın, kesinlikle bir problem olamayacağı gerçeğini...

Yani ben bir terapiste gitsem şuan için ilk sırada isteyeceğim-anlatacağım- halı saha maçında burkmuş olduğum sağ ayak bileğimin aslında tamamen iyileştiği, benim beynimin içinde ki o anlamsız olan hücrelerime, beni transa geçirerek anlatmasından başka hiç birşey olmazdı herhalde...

İkincisi kesinlikle sıradan giden bu çalışma stratejisini alevlendirmek olmasıdır.