19.08.2011

Parabellum


Uyandığımda sadece koşturuyordum, nefesim tükenmek üzereydi. yorulmuştum ne kadar koşturduğuma dair en ufak bir fikrim bile yoktu.

Neredeydim, bilmiyordum. Sadece ama sadece koşturuyordum, arkamdan gelen seslere aldırmadan. bağırışmalar beni hiç rahatsız etmiyormuş gibi koşturuyordum. belliydi, birileri beni delicesine kovalıyordu.benden, onlara ait olduklarını düşündükleri birşeyi almak için koşturuyor gibilerdi ardım sıra.

Bir kedinin fareyi kovaladığı gibi, büyük balığın küçük balığı kovaladığı gibi, çölde su bulmaya çalışan bir bedevinin serap görüp, nehri kovaladığı gibi, adım adım.

Elimde bir parabellum-1898 yılına ait- vardı. siyah, en afillisi sayabileceğime inandığım. en hızlı, yakalanınca kafama ya da kafalarına sıkabileceğim bir parabellum. çok hızlı koşuyordum.ilk köşeden dönebileceğim tek sokak olan, karanlıktan göz gözü göstermeyen dar ve pis kokulu yola girdim. nefes nefese koşturuyordum. yakalanmamak için. beni öldürmemeleri için.

Neden kaçtığımı bilmeden, neden bir silaha sahip olduğuma dair en ufak bir fikre sahip olmadan dalmıştım sokağa. en az 3, hayır hayır 5 kişiydiler.bu kadar kala



balıklarsa bende onlara ait birşey gerçekten vardı. bir ara elimde ki silah mı dedim nefes nefese koşarken, atayım dedim. ama olmaz, kesin beni yakaladıktan sonra bu kadar koşuşturma üzerine ilk önce döverler, söve söve, sonra öldürürler. en acımasızından hemde. kaçmalıydım, daha hızlı koşmalıydım hemde. kesinlikle yakalanmamak için elimden geleni yapmalıydım. korkuyordum, altıma sıçmıştım bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cem ben. arada sırada karalıyorum sadece.