14.12.2013

İçten Gelen-21

Siyah beyaz fotoğraflara, battaniye altında küçük ışık kaynakları ile bakmaya çalışırken, paranın insan hayatında bu kadar da önemli olmadığını anlamıştım. Yorgun gözlerde ki hüzün belirtisi sadece göz kenarlarına yansımış çizgiler değildi, hele ki  insanların yaşlarını tahmin etmeye iten başlıca amaç kırışıklık belirtisi değilken, takmış olduğum silindir şapka yaşlılık belirtisi idi. Evet, ben, dünyalar savaşı diye itam edilen günlerde  nefes nefese balonunun hava kaçırdığını gören bir turist gibi yalnız, ve yalnız ölümü düşünüyordum. Elimde pekte bir iş görür raporu olmayan küçük çaplı bir ondörtlük, ona hizmet için ant içmiş bir iki işe yaramaz mermiden başka birde palto. Sokaklarda, soğuk ve çamurun harmanlandığı karanlığın, hafif kendisini aydınlattığından haberi bile olmayan bir lambanın, bir kaç kapı gıcırtısının, insan olabileceğine inanmadığım şekle sahip olan hayvanların ve, ve evet Leonard Cohen'in o buğulu sesinden 'l am your man' in gürültüsünden başka bir ses duymayan ben, ölümü görmek için daldım l am your man'i  dinlemeye.

Sessiz bir dinleyişin hakim olduğu, buna eşlik etmek için  kapalı göz kapakların 'dinleniyoruz' diye fısıltılı bir tavır sergileyerek konuştuğu,ve sindirim sisteminin tahta bardaklardan tükettiği J.P.CHENET MERLOT'u tartışmadığı birandı havaya yayılan huzur ve sis kokusu.

Arkasından sessizce yaklaşmaya çalışırken bastığım dünyanın en gürültülü tahta zemini, beni ona yakalatmanın habercisiyken kala kaldım resmen rengini seçemediğim gözlerinin derinliğinde. Hafif kemikli burnu  bu zamana kadar gördüğüm en güzel burun iken, yüzünün en güzel kısmı resmen kara kalem ile çizilmiş ağzı olmalıydı. Uzun kahverengi saçlarını yüzünde ki en küçük organı kabul edebileceğim kulaklarının arkasına sıkıştırmaya çalışırken, daha 30' lu yaşları görmediğini anlamam ise ayağa kalkıp 'merhaba' demesiyle ortaya çıkmıştı. Sesinde ki anaçlık, bu zaman kadar altından kalkmak zorunda kaldığı onlarca savaşın olğunluğundan başka ne olabilirdi ki...

'Merhaba' demek bu kadar zor olmamalı derken kendime, 'şarap içer misin' sorusuna vermeye çalıştığım cevap, bu sade ve bir o kadar da huzur verici kadına 'evet' den başka ne olabilirdi ki...

Sanırım, ilk önce ağzım ile beynim arasında ki bağlantıyı, 'evet' demek için, onun l am your  man'i olmak için kurmam gerektiğini anlamam, ellerimi saçlarının arasında gezdirmem, dilediğimce gözlerine bakabilmem, kara kalem çalışması olduğunu düşündüğüm dudakları saatlerce öpebilmem ki kimseye hesap vermeden, sarılmam ki sıkı sıkı, uyumam ki sıcak sıcak...

'Evet'...


Korkak bir 'evet', yeni bulmuşken kaybetmekten korkan bir 'evet'...


Yaşlı gözlerimden süzülen bir kaç damla yaş eşliğinde 'evet'...

Son şarap kadehinin de bitmesinin ardından 'yatalım mı' diye ağızdan çıkan dünyanın en anlamlı sorusuna cevaben verilen bir 'evet'...

Benimle ömrünü geçirmek ister misin sorusuna verilen cevap  'evet'...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cem ben. arada sırada karalıyorum sadece.